Kelimelerin ve cümlelerin derin nutuklar tanrısına kurban edildiği bu ülke de itirazın diliyle konuşmayı öğrendim.

7 Mayıs 2011 Cumartesi

sana bir hikayem var anne.

bugün en içtenlikle sana anne diye seslenmek isterdim..
ama söyleyemeden gitmem gerekecek,biliyorum babamda kızacak belki böyle sessizce çekip gitmeme,
annemsin,cennetimin tek varisisin..giderken yanına bir şey alma demiştin,yüreğim bile ağır geliyor,babama nasıl anlatırsanız bilmiyorum,gözlerimi kaçırmam gerekecek,biliyorum yine adam olamadım,ama hep ne zaman adam olacaksınız derken nasıl da dalga mı geçerdim ben adam olmayacağım ki,ben kadın olacağım diye…
biliyorum şimdi bunlar içimde sadece bir anı olarak kaldı, ama bunları bile götüremem anne, üzgünüm!
Şimdi,geçmişimi,hafızamı,sevdiğim her şeyi size bırakıyorum..
Biliyorum doğumumun hiç de kolay olmadığını,babamın okumak için gittiği İran’dan doğum haberimi aldığında başka birinin çocuğu sanmasını hoş karşılamak gerekiyordu,nerden bilsin benim iki ay daha bekleyemediğimi,ama gidişimde erken olacak derdim de gülerdiniz, ağabeyim az dalga geçmez di yedi aylıkların zekaları konusunda,ama nedense bu konuda hiç şüphem olmazdı,benim ona cevap vermeme oldukça sinirlenirdi kimi zaman..
 Aslında içten ne cevaplar verirdim..ama kimse bilmezdi,sonra adım konuvermiş işte öylece,biliyorum anne,sana sormadılar koyarken,ama ben hala bunun senin hakkının olduğunu,şehit düşersem adımı,ebrar ,gidersem,cahide demeni isterdim hep..
 Elime doğduğumda sancak tutuşturan melekler,şimdi bırakmamı isteyecekler diye hep tedirgin yaşardım,oysa henüz parmaklarım daha yeni kavrıyordu,rüzgarın avuçlarıma doldurduğu o yaprak kırıntılarını bile,bizimkiler işte,daha doğar doğmaz elime kalem tutuşturmuşlar,herhalde oracıkta bir edebiyat patlamamı isterlerdi,dedem işte,ama kalemi alınca yapabildiğim tek şey ağzıma götürmek olmuş,fakat zaman ilerledikçe kalemi nereye götürmem gerektiğini çok iyi kavramıştım.
onca yüke rağmen bir kere bile uflamamayı ben annemden öğrenmiştim,bana hep sabır ve sebat veren o nur yüzlü annem,sözünü yerine getirdiğim için gözlerimin içine bakar ve “anlaşıyor muyuz?” diye sorardı ta o zamandan beri, evet anlaşıyorduk,belki de olmadığı kadar,fakat gitmem gerekiyordu,bu anlaşmaya uymak istemeyen annem,hep tedirgindi,fakat o misafir duygusunu yüreğimizin bir taraflarına emanet etmiştik,o beni öyle adamıştı,
Hanenin Meryem’i adadığı o derin anne duyguları gibi..
Fakat annemdeki  adayamamışlığın korkusu,bendeki ise adanamamışlığın korkusuydu o hep tedirgin yaşatan hayatı..ama ben onun gibi düşünemedim hiçbir zaman, düşünemezdim de zaten..
Çünkü O anaydı,o annemdi,o babamın bile annesiydi..
..
 Ben üç yaşına geldiğimde,okumayı gazete kupürlerinden çözmüş,annemin yardımıyla,yaşıtlarımdan önce davranıp Kuran’a bile geçmiştim, üç yaş bir dönüm noktası,belleğimin en iyi kavradığı zaman dilimiydi,küçük bir kasabadan babamın okuması için gitmemiz gereken yere hareket etmiştik,hiç anlam veremediğim o gidişin sebebini anneme soramadım,aramızda biri eksikti,evet yanlış değil,ağabeyim yoktu,annem yarın geleceğini,ama yarının bir türlü gelmediğini anlamıştım..
Mısır,kahire..

  Aile büyüklerimiz kırılmasın gidişimize diye ağabeyimi orada bırakmıştık,ne kadar süre bile kalacağımızı bilemediğim,bu koskoca şehrin çikolata yüzlü insanlarını sevmiştim,ama ağabeyimin özlemi içimde büyümüştü,ne kadar süre kalacağımızı bile bilmediğimiz ve sadece elimize aldığımız bir bavuldan başka hiçbir şeyimizin olmadığı bu koskoca şehirde,yapyalnız kaldığımızı sanıyordum..,ama okula gitme vaktim gelmişti,fakat beni okula saçımdan sürükleseler bile ağabeyimi getirmeseniz gitmem lafından başka bir şey çıkmazdı ağzımdan,o gelsin diye,Kuran’ın cüzlerini ezberlemiş,okumayı geliştirmiş, arapçayı ilerletmiştim..
babam en sevdiğim şeyleri bile almakta tereddüt etmiyordu,fakat ben her geçen uçakla ağlıyor,annemi de ağlatıyor onun kabuk bağlayan yarasını deşiyordum,ağabeyimi oradan almak kolaydı belki,ama büyükler birbirlerini kırmamak için çok büyük fedakarlıklar yapmaları gerekiyordu,bunu da işte o zaman öğrenmiştim,büyük affederdi,ama çoğu zaman büyükler de hata yapar..:)
bir gün “ben ölmek istiyorum” demiştim,ve henüz beş yaşındayım,ailem artık dayanamıyordu,ağabeyimin hali ise benden kötüydü,orda annem beni terk etti diye düşünmeye başlamış oda yedi yaşındaydı,delirecek gibi olmuş beni hatırlamadığını söylüyor,telefonlara çıkmıyordu,sonunda geldi,fakat ikimizin düzelmesi bir hayli zaman almış,annem bu zaman zarfı diliminde oldukça yıpranmıştı..
  psikolojik anlamda unutturmak için ikimizi de farklı şeylere yönlendirmişlerdi..
zaman geçiyor ve babam okul eğitimini tamamlamıştı,ondan öğrendiğim o kadar şey oldu ki,annemin ona desteği,gece yarılarına kadar çalışmasını sağlamak için bizi susturması,oyalaması,ki onu çok seviyordum,ve şimdi anlıyordum,annemdi o benim..
fakat bin annenin,bir eşin yaptığı fedakarlıkların bir hayli fazlasını yapmıştı o..
  İstanbul’a yerleşmek için dönüyorduk,ağabeyimin elini sıkıca tutmuş bu sefer hafızamdan silinmeyecek o anı yaşamaktan korkuyordum..
 Hayatımızı okuyor,okulsuz da olunabileceğini kanıtlıyorduk, evde ki kitaplığım,Kemalettin Tuğcularla dolmaya, Sezai Karakoç’larla bitmeye başladı ,sözün bittiği yerde aşk olduğunu kavramıştık,bir suya,bir çiçeğe,özlem duymaya,yıldızlarla konuşmayı, geceleri rüzgarı dinlemeyi o zamanlar çözmüş,en sevdiğim hobilerim halini almışlardı,ilk okul bitmişti, evimizde bir medrese vardı, kendi kendimizin hocasıydık biz,
çocuklar düştüğü zaman yere değil,bize dikkat etmemiz gerektiği için kızan bin annemiz vardı bizim.
 ateşin sıcak olduğunu,iyiyle kötünün arasındaki farkı Rabbimizin doğuştan verdiği furkan lütfüyle öğrenmiştik..
 Küçük abla unvanım hiçbir yerde bitmedi, gittiğim her yerde çocukları susturabilme kabiliyetim vardı,babamız bizi vakıf gibi vakfetmiş, vakfolunduğumuz yere sahip çıkmamızı gerektiğini öğrenmiştik,bu teoriden yola çıkarak,bulunduğumuz ortamda ki çocuklar ders dinlerken annelerini rahatsız etmesin diye,kendi vaktimizi onlara verir,onlarla ilgilenirdik,ben lise çağına kadar küçük anne diye anneler,abla diye ufaklar hep peşimden gelmiş,babaları ailemin beni okutmak için başvurduğu yola başvuruyorlardı,ben kendimden emin adımlarla yürümem gerektiğini bilir,ama sancağı düşürmekten korktuğum için tedirgin yürürdüm,annem,sancak kalbinde,kimsenin düşürmesine izin verme,cennetine sahip çık derdi..sancağı taşımama yardımcı olacak bir çift el daha tutacak mı ellerimden bilmiyorum,çok zorlandım,insanlar tepkileri ağırdı,çok kızdırırlardı beni,ben okumadım,ama çok okudum,hayatı okudum,insanı okudum,kuranı okuyorum,ama hakaretler bana insanların gözlerini de okumam gerektiğini öğretti, artık kimsenin gözlerini de okumak istemiyorum,kimse gözlerinin söylediğini dillendirecek kadar olgun değil,baktığım herkes yalancı,şahitlik edemedim kimseye,herkesin harcı değil,yürek demek,o kadar tezat savruluyor ki bu kelime,her müminin bir mümine si vardır,sende unutma,
  Yarına dair hep plan yapmak gerektiğini bilirdim,ölüm kelimesiyle planların üstüne çizik atar,bir çift kaşık çata,bana yapılmış bir haksızlığa bile boyun eğmezdim ama içimde ölürdüm hep..
Ben annemden kimseye surat çevirmemeyi,karşındaki Fravun bile olsa,gülümsemem gerektiğini,muhatabının gözlerine bakmayı,ne olursa olsun selam Allah’ındır demeyi,evdeki sorumluluklardan,kardeşlerden,sevdiklerimizden,sevmediklermizden,ve hatta nasıl iyi bir hanım olunurdan, insan olma bilincine kadar her şeyi ama her şeyi öğrendim..
 babamdan,insan değerdir,değerlere önem vermem gerektiğini,götürebileceğim tek sermayemin sevgi olduğunu bilir,sevdiğim insanları hayatıma şahit,imanıma şehit tutmak için severdim...
Haksızlıklara boyun eğmek gerekir belki kimi zaman,yüreğime yapılan haksızlıklara ne diyebilirim ki,söz verdim sana,ağlamak yok demiştin,anlaştığımızı da biliyorum,herkesi sevmek teorisini de unutuyorum,herkes sevilmeye layık değil belki de..ama ben bunu başaramam.. Allah sevdiği kullarını ağır imtihanlar verirmiş ya, seni çok seviyor o zaman,
En çok şu bahçedeki salıncakta mutlu oluyorum,birde en hızlı okuduğum kitaplardan biri Vadideki Zambak,birde çikolata yerken,bazen bunu dediğimde kimse inanmıyor ama öyle,yine bin sürü misafir,kimi zaman elli,kimi zaman otuz kişi gelirler,öyle zevkle yemek hazırlarım ki,bir keresinde annem rahatsızdı bir sürü ağabeyi ramazanda ben ağırlamıştım,ne gündü ama,annem benim evlenmek konusunda çok başarılı olacağımı düşünüyor,kız kardeşim konusunda bilemiyorum ama,bence babam annemi hak etmek için çok dua etmiştir herhalde,her ne kadar annenler beni istemeye geldi dese de..
sevgi bu olsa gerek,mutlak varlık.
.hakikat,ve bilemediğimiz şeyler..
İnsan
Bir vardır bir yoktur
İnsan
 hem vardır hem yoktur
İnsan
Ya vardır ya yoktur..
Hakikat,kainat,rahmet..
Ne büyük karmaşa,bunu çözdüğüm zaman işte onu başaracağım..
Bilmiyorum,yazamıyorum,yazmıyorum..
Gitmek istiyorum,gideceğim yer yok kardeşim,iletirsen aileme sessizliğime hece düşürebilirim,anlamak istemiyorum hiçbir şeyi,insanlar kırık,yürek kelimesinden nefret ediyorum,değersiz…
Bugün belki de,belki de bugündü..
Dönüş yolu,uğraklar,hangi kafa alır ki,Allah yardımcındır..unutma, tek varisim var oda sevgim,yapacağım çok şey var,ilk olarak Rahmanın hikmetinden sual olunmaz,gözüm,özüm,sözüm vuslattır..
…. hiçbir şey isteme,ne dünya malı,ne kazanç, seversen bir gün,annem gibi sev, sözlerinle,gözlerinle ışık gibi ol,hak ettiğin düşündüğün herkese dua et, hiçbir şeyden kaçma,ilk söz senin olsun,başkalarının ne dediği önemli değil,yüreğini dinle,hatanda devamlı olma, sen bir bayansın,büyüyeceksin,seni seven insanların sevgilerin köreltme,kimseyi kırmadan cevap ver,her şeyi sözlerle anlatmak zorunda değilsin,babam der ki;
“ seni seviyorsam bundan sana ne,?”
seni seviyorum kardeşim..
Hakka emanetsin..

Kalın sağlıcakla,yazıyı unut,dışarısı çok soğuk,bende üşüyorum,sanırım hastayım,kimseye bir şey söyleme..
  Hoşça kal,

                                                                                   Kizin Hümeyra..

             



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder