Kelimelerin ve cümlelerin derin nutuklar tanrısına kurban edildiği bu ülke de itirazın diliyle konuşmayı öğrendim.

7 Mayıs 2011 Cumartesi

O'nun Yanında

         Ve O’ nun yanında…
            ‘Nun kalem ve onunla yazılanlara and olsun…’(68/1)
     Nun dedin sustum, kalem dedin yazdım, ‘ikra’ dedin kesildi nefesim.. İkra, dedi mevsimler, güneş ve ay.. seslenen rüzgârdan başkası değildi, gecenin ayazında...nehirler bir asi gibi dalgalanınca, hıncahınç bir mevsimin baharını soldurdu yapraklar.. asi bir inattan başkası değildi bu beni benden alıp götüren.. oysa içimde hafif kıpırtılar yaşıyordum.  Hangi bir yanıma inansam bilemedim.. ne zor işmiş aynı yerde bulunan iki organın iki ayrı dili konuşması.. gözlerim asi nehirler gibi baş kaldırırken rüzgârlara, lal olmuş dilim geceyi sarana.. bir beden de aynı anda iki dil konuşur muymuş, konuşuyormuş işte.. rüzgâra karşı ayakta direnen bendim bu sefer..katıksız ve en saf yanlarımla.. ağaçlar meyveye duruyor, inancıma hürmetini sergiliyordu yeryüzü..                                                                                                                                                                                                  
     Sözcüklerden af dileyerek kuracaktım cümleleri yinede yenileceğimi biliyordum.. susayım dedim, sözcüklerden çıkıp gerçek hayatla yüzleşmeye cesaretim yoktu içimde.. zamanın karmaşası için de karmakarışık olmuşken; yine aynı kelimeyi yineledi yeryüzü;
 ‘ikra’
     Başımı kaldırdım ilkin yerden.. Çakıl taşlı seccade toprak ile bir ağ örmüş gibi aramıza.. şu binlerce mezar başlık yanında kendimden korktum bir… insan büyüdükçe mi korkuyordu ölümden?ben hep ölümün benden korkacağını düşünmüştüm.. hesapta şu geldiği günkü gibi duran saf ve bembeyaz yanlarımla şok edecektim onu.. ama gördüm ki çocukken doğruymuş dinlediklerim.. ne ben eskide kaldım ne yüreğim eskisi gibi.. korku ile ümit arasında gide gelen bir imandan, korku tufanı bir inanç duvarına düştüm.. büyüdüm, büyüdükçe korktum ölümden.. bu yüzden bu gün rüzgârlara karşı duruşum.. mevsimler biliyor bu işi.. rüzgâr sesleniyor, geceler el veriyor yokluğuma..
— Öl de bitsin! Gitsin zaten yok olan yokluğun..
    ***
    Yeniden koydum başımı çakıl taşlı seccademin en taşlık yerine..renk attı dünyam, karardı her bir yer.. semaya vurdu içimde biriken tüm duygular.. avuçlarımda çakıl taşlarının kesici sertliği, burnumda toprak kokusu.. toprak olmak ne garip şeydi böyle.. dilimde kelimeler dönüyordu, kalbimde dünya… dünyanın merkezi ben, dilim de binler mırıldanırken, kalbim lal…
    ‘Bilakis insan kendi benliğine şahit olacak; türlü mazeretler ortaya koymuş olsa bile…’/kıyamet 75;14/
    Ve dilim ve kalbim birleşti işte.. süzülerek bir huzur kapısı açıldı üzerime.. başım secdede, alnım dikti.. görmesem de biliyordum sabah olmak üzereydi ve yağmur dindi..

 
             ***
    Yeniden kaldırma vakti gelmişti başımı çakıl taşlı secdemden.. taşlar alnımda iz yapmış, alevlerle harlanan gözlerim yanmıştı.. fakat bu secdenin diğerlerinden bir farkı vardı.. ne gözlerim ne dilim.. hissetmiyordum yüreğimden başka hiçbir yerimi..
    Düzen ve isyan, iç içe duruyordu bir gecede… şaşakaldım .. şaşkınlık tümcelerimi oyuncak mı eyledin Rabbim.. dakika sabrım yok gerçeği anlamak için.. ben bugünün içine uyanabiliyorsam ben dilimden şikâyetçiyim Rabbim.. uyandığım hiçbir güne bu kadar yakışmamıştım! Hiçbir güne bu kadar ‘ben’ doğmamıştım.. güneşe baktım; parlıyordu, rüzgârın bile sesi çıkmıyordu..
    Yamalı şeyler dik tutulurmuş, daha da çok sevilirmiş emek verilenler..insan çok susuz kalmış içi dolu kavramlara.. bir örtüyü bürünmekten daha fazlası anlatılırmış kitapta..
    Huzuru içime, bir emirle, bir rüzgârla değdirdi mevsimler. Mevsimleri içinden insanların geçeceği boşluklarda yarattı Rabb… Dilim yoktu sanki çekilin diyemedim telaşlarına… Geçerken dünyadan, bir el olsun edemedim kalışlarıma. Yamalı birkaç düş besleye durdum, öykünecek bir dal, alnımı secde garantisine değdirirken, sakalına değip geçen sesini işittim;
      ‘hatırla o zamanı ki,
 İbrahim Yıldız kaybolup gidince ‘Ben kaybolup gidenleri sevmem’ demişti…‘(6/76)
   Bir ikra daha esti rüzgârdan bu yana.. gökyüzüne baktım… artık gözlerim görüyor, dilim onu mükâfatlandırıyor.. ellerimi kaldırdım, hissediyorum Rab gülümsüyor, ben gülümsüyordum...
Duy ey ölüm!
Artık senden korkmuyordum….


                                                                                      Hümeyra İslamoğlu


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder